• ...bir göktaşı gibi ebediyetten ve âdeta başka bir âlemden kopup düşen bu kadın...

  • Safiye Erol

  • Âşık olan zâten alacağını almıştır. Artık bir şey isteyemez, bundan geri o verecektir. Hep o verecektir.

  • Safiye Erol

Copyright 2024 - fakir@fenomen.org

Ölümünün Ardından Yazılanlar

SAMİHA AYVERDİ

"Maalesef memleketin en değerli, dürüst, hamiyetli, îmanlı, münevver ve bilhassa son derece derin ve bilgili bir evlâdını, aziz ve sevgili arkadaşımız Safiye Erol'u kaybettik. Memleket, böyle muhteşem ve yerine konmaz bir âbidenin eksilişini âdeta duymadı... Umursamadı...

Herhangi bir sahne sanatkârının arkasından kıyâmetler koparan kütlenin, bu telâfisiz ziyâ'dan haberi dahi olmadı. İşte irfan hayâtımıza, gerçek ve sağlam münevvere gösterilen aksülamel bu..."

 

EMEL ESİN

Safiye Erol hakkında yazılan keder dolu yazılardan biri değerli bir kadın yazar olan Emel Esin’e ait. Romanlarının tefrika edildiği yer İstanbul Gazetesinde 7 Ekim 1964 tarihinde yayınlanan bu yazıda, Erol hakkında birkaç hatıra anlatılır. Yazının başlığı ise “Safi’nin Ölümü”dür. Erol’un cenaze namazını ve ölümünü geniş bir şekilde tasvir eden Esin, Türk kültürünün yazarın bilhassa “Ciğerdelen” isimli eserinde kendisini dile getirir. “Safiye Erol hakkında birkaç hatıra” başlığı alt başlığı ile sunulan “günün yazısı” şöyle başlıyor:

“Selimiye Camii’nin çınarlı avlusunda, musalla taşı üstünde bir tabut yatıyordu. Tabutun yeşil örtüsünde sırma ile şu ayet yazılıydı: 'Her canlı ölümü tadar ve O’na döneceksiniz.' Tabutun baş tarafında yeşil renkte ve pembe oyalı bir yemene sarılmıştı. Üç pembe karanfil bir dost eliyle iğnelenmişti.

Çınar ağaçlarının gölgesinde yatan tabut yalnızdı. Tek şahitleri sed üzerine dizilmiş mezar taşları, yüksek oylu başlarında kavuk ve fes taşıyan ecdat mezarlarıydı.

Yavaş yavaş ikişer üçer kadınlar gelmeye başladı. Musalla taşının yanında ayakta durdular. Veya yere oturdular. Kadınların kimi dua ediyor kimi ağlıyordu. Fısıltılar da vardı. 'Yalnız yaşardı', 'Hasta değildi', 'Birden bire dün gece beyninde damar çatlamış', 'Karacaahmet’de yatan anasının yanına gömülmek istemiş ama yer yok diye izin vermemişler.' Biri diğerinin kulağına doğru eğildi: 'Anasının mezarı başındaki çınar hemen devrilmiş, ona yer vermiş. Gönül ne yapmaz ki!'

Titreyen çınar yapraklarının üstündeki sema cihetinden gelen müezzin sesi ikindi ezanını okudu. İki nefer ölmüş hanımın tabutunun başı ve ayağı hizasında saygı vaziyetinde durdular. Kalabalık olmayan bir cemaat saf bağladı ve cenaze namazı kılındı. En nihayeti imam cemaate dönerek dedi ki 'Ölümün ebedi hayatın kopuşu olduğuna inanan ey Müslümanlar, şimdi Allah’ın karşısına bu çıkan hakkında nasıl şehadet edersiniz? Onu nasıl bilirsiniz?' Cemaat hep bir ağızdan 'İyi iyi' derken başlar yere eğildi. Ve her hayalde Safiye Erol canlandı.”

Yazısında, “Safiye Erol’un kılıcının bir parıltısı Ciğerdelen' oldu. Bizim neslimiz için Ciğerdelen bir dönüm noktası idi. İşte milli kültür ölmemişti.” diyen Emel Esin romancının hayatının akşamında olgunluk çağında sevimli ve sakin göründüğünü belirterek, “Büyük göz kapakları altında zeka ile parıldayan ela gözleri vardı. Görünüşüne çok itina ederdi.” diye devam ediyor. 

 

TARIK BUĞRA

“Günaydın” sütunun yazarı Tarık Buğra da “Safiye Erol Hanımefendiyi kaybettik” diyerek üzüntüsünü açığa vurur. Buğra’nın ayrılık acısı ile dolu yazısı şöyle başlar: “Safiye Erol bu yolu dünyadan bir varmış bir yokmuş aleminden göç etti. Ve biz bir “Hanımefendiyi” kaybettik Hanımefendinin taşıdığı manayı bilenler, Safiye Erol’u tanımasalar bile bu ölüme onu tanıyanlar kadar yanacaklardır.”

 

NEZİHE ARAZ

Düşünen adamın 5 Ekim 1964 tarihli sayısında yayınlanan “Safiye Erol’un ardında” adlı makalesinde Araz “Onun muhteşem bir kuyruklu yıldız gibi ufkumuzu hem de sessiz sedasız terk edişlerini kabullenmek güç. Fakat bana asıl Safiye Erol gibi değerli bir kadını dünyamızdan çekilişine karşı gösterdiğimiz inanılmaz kaygısızlık lakaydı ve biganelik güç geliyor.” Diyerek değerlerimize olan ihmallerimize dikkat çeker.

Ayrıca şunları da ekler. “Edebiyatımızı adil bir anlayışla tetkik edenler onun Ciğerdelen adlı romanındaki üç efsanenin –Ciğerdelen, Sarı Sipahiler, Yedi Peçeli- nasıl olup da mektup kitaplarına Türkçenin en güzel örneklerinden biri olarak geçmediğine hayret edeceklerdir.”

f t g m